Buğday Tanesi
Buğday Tanesi
Kıymetli davetçi yazarımız Mustafa Kutlu’dan çok güzel bir hayat ölçüsü okudum:
“Bir hayat tarzı oluşturacağız ki bu hayat tarzı insana ve tabiata dost, belki fakir ama muhakkak onurlu, belki az ama kesinlikle helal, belki küçük ama mutlaka güzel, çelikten bir irade ve asla teslim olmayan bir ruhla olacak.”
Ne hoş satırlar Allah razı olsun senden. Aklıma yer etti bu meydan okuyuş ve “yine içimde kalan ve dile getiremediğim sade cümleleri Mustafa Kutlu söylemiş.” dedim birilerinin bunu söylemesinin getirdiği vicdan rahatlamasıyla. Neden sonra bir meal okumasında bir ayete denk geldim. Ayet-i kerimenin ve okuduğumuz paragrafın yakın zamanlarda karşıma çıkması “ Bir şeyler var. Kafa yormam lazım.” dedirtti bana.
Ayette Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur.
“Ey iman edenler! Eğer siz, Allah’ın davasına yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayaklarınızı İslâm’ın hakkını koruma yolunda sağlam tutar (Muhammed-7.ayet)”
Allah’ın dinine yardım etmek… bir hayat tarzı oluşturacağız… Allah da size yardım eder… belki küçük ama mutlaka güzel… İslam’ın hakkını koruma yolu… “ Tüm bunlar bir şey diyor sana düşün biraz daha! Evet bir kelime düşüncelerime gelivermişti. Kaygı!”
Yaşadığımız dünyanın imtihanlar dünyası olduğu bir gerçek. Hepimiz envai çeşit zorlukların içinden çıkıp bir yerlere gidiyoruz ve uyuyoruz. Otobüslere biniyoruz, spor yapıyoruz, yokuş çıkıyoruz, terliyoruz, yemek yapıyoruz, misafirliklere gidip kahveler içiyoruz, kavga ediyoruz, laf yetiştiriyoruz, üşeniyoruz, korkuyoruz, oyun oynuyoruz, hastalanıyoruz, seviyoruz. Kalbimizin bir kenarında deli dolu binlerce yaşanmışlık var hepsi her an bizimle ve iyisiyle kötüsüyle binlerce düşünce, evham…
Yastığa başımızı koyduğumuzda peşimizi bırakmayan dertler, evhamlar, vesveseler, ezilmişlikler… Nasıl yaşanır ki hayat böyle? Çökmüş yüzler, baygın gözler, umutsuz bakışlar, halsiz vücutlar görüyoruz her yerde! Noluyor böyle? Sebebi nedir? Fiziksel yorgunluklar mı? Hiç zannetmiyorum. Altın kelime; Kaygılarımız…
Aslına bakılırsa bunca derin ve karanlık düşüncelere dalmak gelecek kaygısı, rızk kaygısı gibi kaygılar, iman ve tevekkül noktasındaki eksikliklerimizi bize gösterir. Çünkü biz Müslümanlar kulluğumuzun gereği olarak kendimize düşen ne ise onu yapmakla mükellefiz, sorumluyuz. Fazlası asla değil. Ve işte böyle bir zihin dünyasını hayatımızın merkezine yerleştirip kabul edebilirsek Allah da bize muhakkak ki yardım edecektir. Müslümanın en şerefli insan olduğuna inanıyorum! Kardeşim şunu unutma sakın:
“De ki: “Bizim başımıza, asla Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez. O bizim koruyucumuz ve dostumuzdur. O halde inananlar, sadece Allah’a güvenip dayanmalılar.”(Tevbe-51)
Kaygılarımıza, bizi yıpratan kötü cümlelere, yüz kızartıcı hatalarımıza karşı kuvvetli bir haykırış… Bizi yok etmeye gelen münafıklara ve kafirlere korkutucu bir ültimatom… hep birlikte bir daha haykıralım:
“De ki: “Bizim başımıza, asla Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez. O bizim koruyucumuz ve dostumuzdur. O halde inananlar, sadece Allah’a güvenip dayanmalılar.”(Tevbe-51)
Allah’a güvenip dayanacağız. Yüzümüz bir Müslümana yaraşır şekilde daima mütebessim vaziyette yürüyeceğiz. Konuşmalarımız, tavrımız insanları umutsuzluğa götürmeyecek asla! Bizi cennete götürecek ameller nasip ediyor Rabbimiz bizlere şükürler olsun. Ya bu güzelliklerin kıymetini bilip hayatımızı Allah’ın dosdoğru yoluna adayacağız yahut da kaygılarımız başı çekecek ve bir bir elimizden kayacak güzellikler. Gönlü besleyen mücadelemizi tam bir hayal kırıklığı ve gözyaşıyla kaybedeceğiz.
Kapkara bulutlar bizi saracak ardından kim bilir belki de “her şey için çok geç.” diyeceğiz bedbaht vaziyette. Yapmayalım, yapamayız. Bu yolu sevelim. Dört elle sarılmaktan başka ne çare ki huzur için? Emaneti taşıyabilmek için yani “emin” olabilmek için vazgeçmemiz gereken ne varsa vazgeçmeliyiz.
Hayat akıp gidiyor, birileri uçuruma doğru koşan seni kendine getiriyor ve anlıyorsun ki yıllarca seni nasıl mutlu edeceğini düşünüyormuş bir köşede sessizce. Vardır böyle nadide ahlak sahipleri. Hayatımızın en güzel rengi işte onlar.
Kaygılar, taş duvarlar gibidir. Seni daraltır, ışığını alır ve hayatını zindana çevirir. Kaygılı insan sağlıklı düşünemez. Kaygılı insan mutlu olamaz. Kaygılı insan çevresine zarar verir. Kaygılı insan kalp kırar. Kaygılı insan suizandan ve evhamdan geceleri uyuyamaz. Yaşamak zor. Hak yolda korkmayacaksın ve kaygın olmayacak.
Hiç buğday tanesi gibi olmayı istediniz mi? Daha öncesi var ama (hep sonradan gelir aklımız başına). Acaba hiç buğday tanesini tefekkür edebildik mi? Peygamberimiz (sav) tefekkür etmiş ve bizi aydınlığa çağırmış onunla.
“Mümin, buğday tanesi gibidir. Rüzgâr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır (fakat yıkılmaz), rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o, bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.” (Buhari, Tevhid, 31.)
Bekle kar altında kalan buğday tanesi
Yine onun sularıyla yeşereceksin
Gözyaşların çare değil ağlama büyü
Başını dik tutabilirsen boy vereceksin
Korku kar eylemez bir kez yola düşene
Sen bir aşkın içindesin yaşayacaksın
Dört yanını börtü böcek sarsa ne çıkar
Toprağa sıkı sarıl baş edeceksin
Rüzgar ne kadar sert eserse essin, ne yönden eserse essin yıkılmıyoruz. Yeter ki inancımızı koruyalım. Allah zorlukların ardından kolaylıklar gönderecektir aciz olan bizlere. İşte huzur. İşte göğsümüzün açılıp genişlemesi. Rahat bir nefes… İnşirah…
Son sözü bu satırları kaleme alırken çalmaya başlayan Ahmet Kaya’nın parçasında duydum. Her şey birer parçadır:
Yorgunum;
Çünkü yorgunluğumun, yaşamak gibi bir anlamı var.
Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına, Düşmanlarım ulaşamazlar!
Allah razı olsun tamda kaygılanmaya başlarken bu yazı imdada geldi. Bu da Allah’ın işi olsa gerek. Eyvallah.
Her şey bir parçadır. 🙂
Abi bir solukta okudum yazını, kalemine sağlık bu eserlerini kitap haline getirmeliyiz 🙂
Var ol kardeşim. Şevklendirenlere selam olsun 🙂
Elinize sağlık hocam, güzel bir yazı olmuş 😊
Sağ olasın kardeşim 🙂